27 Ocak 2013
Buraya geleli bir haftayı geçti dostlar ama ben ancak blogumun başına oturabiliyorum. Tamam, itiraf ediyorum, bu güzel, büyülü şehirde kendimi kaybettim :)
Aslında, daha önce de söylediğim gibi, 2000 yılında Petersburg'u gezmeye gelmiştik. Ne var ki iki günlük gezimiz oldukça koşturmacalı geçmişti. Kaldı ki, az bildiğim Rusça ve nerdeyse hiç bilmediğim yol yordam ile rehbere mahkumdur. Oysa şimdi canım ne zaman nereye isterse gidiyorum. Bu gerçekten büyük bir özgürlük.
Uçağın tekerleklerinin Pulkova havaalanı pistine değmesiyle başladı heyecanlı gezimiz. Malum, ben bu toprakları severim bilirsiniz. Soğuğunu, karını, kışını, müzeleri, parklarını, metrosu, sokaklarını... Keyifli geçeceği belliydi zaten gezinin, nazar değmesin ;)
Neyse... Gelelim ayrıntılara... Gezdiğim yerleri size tanıtacağım ki ilk olarak Peter ve Paul Kalesinden başlayacağız ama bu arada birbirinden güzel stampler, peçeteler, dekupaj kağıtları ve stenciller aldığımı heyecanla dile getirmek istedim. Yani tatildeyim, taaa buralardayım ama işimi de ihmal etmiyorum sevgili atölyedaşlarım :) Fotoğrafları mı? Elbette ama bir başka yazıya ;)
Eveeeet şimdi gelelim bizim Peter'in şu meşhur kalesine...
Peter ve Paul Kalesi (Петропа́вловская кре́пость-Petropavlovsklaya Krepost)
Buz gibi bir pazar günü gittik kaleye. Bir ara ellerimin bileklerimden kopup ayrılacağını sanmıştım. Buna rağmen o kadar keyif aldım ki gezerken... Özellikle de son kısımdan...İşte kalenin hikayesi:
St. Petersburg kalesi olarak da bilinen Petropavlovskaya Krepost'u, 14 Mayıs 1703'de Büyük Peter yani Aziz Peter yani nedenini anlamadığım şekilde bizim Deli Petro dediğimiz, ama aslında muazzam işlere imzasını atmış Çar, "Zayachy Ostrov" (Tavşan Adası)na kurmuş. Adanın ismine yakışır bir tavşan heykeli de kütüğün üzerinde adaya girerken sizi karşılar...
Ada Neva nehrinin üzerinde, üçgen şeklindedir ve kışın Neva nehri donduğundan üzerinde rahatlıkla yürüyebilirsiniz :) ki biz de öyle yaptık...
Buraya geleli bir haftayı geçti dostlar ama ben ancak blogumun başına oturabiliyorum. Tamam, itiraf ediyorum, bu güzel, büyülü şehirde kendimi kaybettim :)
Aslında, daha önce de söylediğim gibi, 2000 yılında Petersburg'u gezmeye gelmiştik. Ne var ki iki günlük gezimiz oldukça koşturmacalı geçmişti. Kaldı ki, az bildiğim Rusça ve nerdeyse hiç bilmediğim yol yordam ile rehbere mahkumdur. Oysa şimdi canım ne zaman nereye isterse gidiyorum. Bu gerçekten büyük bir özgürlük.
Uçağın tekerleklerinin Pulkova havaalanı pistine değmesiyle başladı heyecanlı gezimiz. Malum, ben bu toprakları severim bilirsiniz. Soğuğunu, karını, kışını, müzeleri, parklarını, metrosu, sokaklarını... Keyifli geçeceği belliydi zaten gezinin, nazar değmesin ;)
Neyse... Gelelim ayrıntılara... Gezdiğim yerleri size tanıtacağım ki ilk olarak Peter ve Paul Kalesinden başlayacağız ama bu arada birbirinden güzel stampler, peçeteler, dekupaj kağıtları ve stenciller aldığımı heyecanla dile getirmek istedim. Yani tatildeyim, taaa buralardayım ama işimi de ihmal etmiyorum sevgili atölyedaşlarım :) Fotoğrafları mı? Elbette ama bir başka yazıya ;)
Eveeeet şimdi gelelim bizim Peter'in şu meşhur kalesine...
Peter ve Paul Kalesi (Петропа́вловская кре́пость-Petropavlovsklaya Krepost)
Buz gibi bir pazar günü gittik kaleye. Bir ara ellerimin bileklerimden kopup ayrılacağını sanmıştım. Buna rağmen o kadar keyif aldım ki gezerken... Özellikle de son kısımdan...İşte kalenin hikayesi:
St. Petersburg kalesi olarak da bilinen Petropavlovskaya Krepost'u, 14 Mayıs 1703'de Büyük Peter yani Aziz Peter yani nedenini anlamadığım şekilde bizim Deli Petro dediğimiz, ama aslında muazzam işlere imzasını atmış Çar, "Zayachy Ostrov" (Tavşan Adası)na kurmuş. Adanın ismine yakışır bir tavşan heykeli de kütüğün üzerinde adaya girerken sizi karşılar...
Ada Neva nehrinin üzerinde, üçgen şeklindedir ve kışın Neva nehri donduğundan üzerinde rahatlıkla yürüyebilirsiniz :) ki biz de öyle yaptık...
Kale ilk olarak ahşaptan yapılmış, 170-1740 yılları arasında tuğlaya çevrilmiş. Amaç İsveç ordularını engellemekmiş ama İsveçliler buraya kadar hiç gelememiş. 1779- 1785 yılları arasında güney surları granitle kaplanmış. 1718-1912 arası da Turma Trubetskova Bastion hapishanesi siyasi hapisane olarak kullanılmış. En tehlikeli suçlular, günümüze kadar ulaşamayan Aleksievskiy Ravel'in de bulunduğu gizli evde tutuluyormuş. 1870- 1872 arasında mühendisler Konstantin Andreev ve Mikhail Pasypkin tarafından yeni hapisane inşa edilmiş. Siyasi hapishanede dönemin tanınmış yazarları Maksim Gorki ve Dostoyevski de yatmış. Bunun dışında, Büyük Peter'in oğlu Aleksey, Lenin'in ağabeyi Alexander ve Troçki de hapisanenin sakinleri içinde yer almış.
3 yorum:
Atom Karınca ,güzel şeyler bulacağına eminim.
Kale gerçekten çok güzel.
Tatlım gez toz tatilin tadını çıkar.Öptüm.
Sedennn! Her ayrıntısına imrenerek,iç geçirerek baktığım ,fotoğraflarında kaybolduğum bir yazı hazırlamışsın. Emeğine sağlık. Şimdi zamanın kısıtlı biliyorum ama sen bize çok çok fotoğraf çek postlarını gelince de hazırlarsın. Biz bekleriz:)
Tatilin gönlünce geçsin,her anından çok büyük keyif al!
Sevgiler!
Mutlu ve huzurlu bir tatil geçirmen dileğiyle canım:))
Yorum Gönder